Lütfiye Kader Yazdı; TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ
"TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ"
Milli Eğitim Bakanlığı öğretim program değişikliğini “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli “adıyla kamuoyuna taslağı sundu. MEB ‘de 37,5 yıl hizmet etmiş bir eğitimci olarak görüşlerimi değerlendirmelerimi sunmak istedim. En son olarak 2018 ve 2019 ‘da ki Fen Öğretim Programı hakkında üç bölümden oluşan görüşlerim yazdığım “genelhaberler.com ‘da yayınlanmıştı. Aradan geçen 6 yıl içinde daha ziyade ilköğretim ve ortaöğretimdeki ortaokul ve ilkokulların haftalık ders saatleri ve sınıflara göre seçmeli ders saatlerinin eşitlikçi veya dengesizliği yönünde, olumlu- olumsuz eleştirilerim olmuştu. Yeni öğretim programı “Türkçe Dersi’nde” köklü değişimleri de getiriyor.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Model’inde” Türkçe'nin bütün zenginliğiyle toplumun birbiriyle iletişimine, bu iletişimi anlamlandırma çabalarına ve kültür unsurlarını nesilden nesile aktarılmasına öncülük ve eşlik ettiğine vurgu yapılıyor. Eğitimin her aşamasında, Türkçe’nin öğretimine, doğru kullanımına titizlikle dikkat edilecek. Türkçenin etkili kullanılmasına yönelik becerilerin kazandırılması da tüm derslerin ortak hedefi olarak belirleniyor.
- Türkiye Yüzyılı Maarif Model’inde dil; insanın varlık dünyasına erişiminin, düşünceyi oluşturmasının ve değer üretmesinin, dolayısıyla kendini ve başkalarını anlamlandırmasının temel aracı olarak önem kazanır. Türkçe bütün zenginliğiyle toplumun birbiriyle iletişimine, bu iletişimi anlamlandırma çabalarına ve kültür unsurlarımızı nesilden nesille aktarılmasına öncülük ve eşlik eder. Türkçenin zenginliği, derinliği, estetiği ve inceliğinden faydalanılarak oluşturulan eğitim programları ile bu programlar doğrultusunda hazırlanan kitaplar, uygulanan etkinlikler; dilin birleştirici ve bütünleştirici bir ana unsur olarak ön plana çıkmasını sağlar. Bu nedenle Türkçemizin etkili kullanılmasına yönelik becerilerin kazandırılması tüm derslerin ortak hedefidir. Bu nedenle Türkçemizin öğretimi ve geliştirilmesi, eğitim sistemimizde temel bir politika olarak yer alır.
Türkçe’nin iyi anlaşılabilir bir dil olduğu konusunda kararlı bir dil savunuculuğu yapıyor görünmesine rağmen Öğretim Programının “Maarif Modeli “adını koyması savunduğu değerlerle ne yazık ki çelişiyor. Çünkü Maarif sözcüğü Arapça bir sözcük. Anlamı, kültür öğretim sistemi veya bilgi anlamlarında kullanılıyor. MEB neden <Öğretim Programı>nın adına “Eğitim Modeli “dememiştir? Ayrıca öğretim programlarının perspektifine bakıldığında şunları gözlemledim.
-Yeni müfredatta, değişen dünyanın ihtiyaçlarına dünyada değişen durum ve ihtiyaçlara göre yeniden düzenlenebilecek şekilde esnek bir yapı benimsendi.
Yeni Dünya düzenindeki gelişme ve değişmelere ayak uydurulması yönünde esnek olması onu kısıtlayıcı bir eğitim modeli anlayışından kurtarıyor. Ama bu esnekliğin her gelen yeni yönetimin kontrolü altında olmaması garantisi var mıdır? Bu esneklikten eğitim modelimizin Dünya vizyonunda yer alabilme çabasıyla getirilen esneklik olmasını mı anlamalıyız?
-Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile öğrencilerin inanç, kimlik ya da sosyoekonomik durumları nedeniyle dezavantajlı olmadığı bir öğrenme süreci tasarlandı. Bu tasarımın temel bileşeninde ekonomik, sosyal ve kültürel yoksunluklarının giderilmesi konusunda alt yapı ve bütçesi hazırlanmış mıdır? Örneğin köy okullarının yeniden açılması yapılandırılması ve taşımalı eğitim konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
-Fen bilimleri dersine 13 alan becerisi geldi. Fen bilimleri alan becerileri, bilimsel gözlem, sınıflandırma, bilimsel gözleme dayalı tahmin, bilimsel veriye dayalı tahmin, operasyonel tanımlama, hipotez oluşturma, deney yapma, bilimsel çıkarım yapma, bilimsel model oluşturma, tümevarıma dayalı akıl yürütme, tümdengelime dayalı akıl yürütme, kanıt kullanma ve bilimsel sorgulama becerilerinden oluştu.
Fen Bilimleri dersinin en büyük özelliği toplumsal yaşamda karşılaştığı sorunları doğa ve fen yasalarını doğru okuyup uygulama becerisi kazandırmasıdır. Şimdiye kadar Fen Bilimlerinin bu misyonu ne yazık ki öğrencilerimizde kullanabilme becerilerini yeterince sağlayamadı. Bilimle uğraşan insanlar eğitimciler özgürlükçü düşünce anlayışına uygun koşullar ve olanaklar yaratılarak çalışırlar ise başarılı olurlar. Bu özgürlük modeli her şeyin üstündedir. Yeni nesil Z ve sonradan gelecek olan alfa kuşağı bunu istiyor. Onlara kendi fikirlerimizi ve görüşlerimizi yoğun bilgi bombardımanı şeklinde dikte ettiren öğüt veren bir sistemi istemiyorlar. Problemlere çözüm arayan, hayal ettiği merak ettiği şeyi araştıran, araştırdığı şeyle ekip kurmasını becerebilen, işbirliği yapabilen, yaratabilen, üretebilen, çalışkan, problem çözen bireylerin yetişmesini istiyorsak onların ne istediklerine önem verilmelidir. Zira bir ekosistemin canlılığı çeşitliliğin var olması, sürdürülebilirliği dayanıklılığına bağlıdır.
-Yeni müfredatta, öğrenciyi zihinsel, sosyal, duygusal, duyuşsal, fiziksel ve ahlaki açıdan bir bütün olarak gören "bütüncül eğitim yaklaşımı" modeli benimsendi. Bu yaklaşımın merkeze aldığı konular ise "insanın fıtri özelliklerini koruma ve eleştirme", "şahsiyet bütünlüğünü oluşturma", "karakter gelişimini sağlama" olarak sıralandı.
Bütüncül eğitimden ne anlıyoruz? Şahsiyet bütünlüğü oluşturulması ne demektir? Karakter geliştirme sağlama nasıl olur?
Yeni doğan her insan veya canlının ilk iletişim kurduğu canlı annesidir. Yani doğan her çocuk, annenin yeni yaşamında öğrettikleri davranış kalıplarıyla gelişir büyür. Annenin ve bulunduğu çevrenin çocuğun karakterinin oluşmasında çok önemli bir yeri vardır. Eğer çocuk yoksul bir ailede büyür ve gelişirse yoksulluğu öğrenir yaşamı boyunca hayal edebileceği tek şey başını sokacağı bir ev ve karın tokluğudur. Bunun tam tersi zengin ailede yetişen çocuğun iyi karakter oluşumuyla karşılaştırınca hangisinin gerçekleştirebileceği hayalleri daha fazladır diye sormak lazım. İşte o zaman eğitimin herkese yaratacağı fırsat eşitliği doğru karakter oluşumuna mı neden olur yoksa yoksul aile çocuğunun yaşam mücadelesi daha mı zor geçmek zorundadır? O zaman karakteri daha mı sağlam olur? Bu sosyologların psikologların alanı olduğu için çok girmiyorum ama beni yoksul çocuğun yaşamını sürdürebilmek için çektiği harcadığı enerji ve zaman kaybı ilgilendiriyor. Bütüncül eğitim anlayışını ben böyle yorumluyorum. Bu yüzden bu maarif modelini tamamen şabloncu ama sorunları toplumsal anlamda çözmeyen, yönetimin amaçlarına hizmet edebilecek güzel sözcüklerle anlamlandırılmış bir model olarak görüyorum. Ben eğitimci olarak bütüncül eğitim modelini, tam demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir model olarak anlıyorum.
-Yeni müfredat ile ilk kez yetkin ve erdemli insanı önceleyen yeni bir öğrenci profili tanımı da yapıldı. Buna göre, müfredatın hedeflediği öğrenci, "yetkin ve erdemli insan" olarak tanımlandı. Yetkin ve erdemli insan, ruh ve beden bütünlüğü, bilgi ve bilgelik, geçmişten geleceğe eğitim prensibi, değerler, ahlaki bilinç ve estetik bakış açısına sahip olma prensipleri üzerinden tasarlandı.
Yetkin ve erdemli olmanın kısaca özü, iyi insan olmak demektir. Bu yetkinlik ve erdemli olmanın temelinde dürüst ahlaklı olma vardır. Çok üretip, az tüketen anlayış felsefesi vardır. Bu felsefede olunursa saygı, ahlaki bilinç, estetik bakış, vatanseverlik, yardımseverlik, empatik davranış ve sorumluluk gelişir. Bu yetkinlik ve erdemli olmanın sonuçlarında sağlıklı bir aile yapısı huzurlu bir toplum yaratılır. Bu bakış açısıyla eğitim sürecinin anlık başarılarıyla değil, süreç olarak odağa ele alınması doğrudur.
-Soyut düşünceleri eyleme dönüştüren kavramsal becerileri kazandırma. Temel, bütünleşik ve üst düzey düşünme becerilerinden oluşan "kavramsal beceriler", öğrenme yaşantıları ile güçlü şekilde ilişkilendirilerek öğretim programlarında daha görünür ve işlevsel hale getirildi.
Soyut İşlemler Dönemi (11 yaş ve üzeri) Piaget'in zihinsel gelişimin son dönemi olarak nitelendirdiği bu aşama 11 yaşlarından sonradır. Ergenlik döneminin başlangıcından itibaren çocukların düşünme biçimleri, yetişkinlere benzer hale gelir. Bu dönemde artık soyut düşünme başlar. Soyut anlamları anlama, onlardan anlam çıkarma ve felsefi yaklaşımlar gösterme, ünlü felsefeci Piaget'in de "soyut işlemler" olarak adlandırdığı 12 yaş ve üzerinde mümkün olmaya başlıyor. Genellikle 12 yaşına gelince soyut işlemler evresine ulaşılır, ancak kimi erişkinler hiçbir zaman bu bilişsel gelişim evresine ulaşamaz. Ancak 12 yaşındaki çocuklar, olaylara artık başkalarının gözünden de bakabilmeye başlarlar.
Somut ve soyut kavramları arasında çok büyük farklar bulunur. Somut kavramlar, 5 duyu organının algılayabildiği varlıkları kapsar. Soyut kavram ise, herhangi bir duyu organımızla algılayamayan durumları ifade eder. Zaman soyut hatta metafizik bir kavramdır. Kavram bir cisme veya varlığa işaret ediyorsa somuttur. Örneğin taş, insan, beyaz gibi kavramlar somut kavramlardır. Ancak kavram bir oluş tarzını ifade ediyorsa soyuttur. Örneğin insanlık, beyazlık gibi kavramlar soyuttur.
Hikmet sözcüğü Arapça kökenli bir isim olup "bilgelik", "akıl ve bilgi ile doğru kararlar verebilme", "ilahi hikmet" veya "felsefi derinlik" anlamlarına gelir. wikipedi. Hikmet sözcüğü bu anlamda 12 yaş altında bir çocuğa bilgi niteliğinde verilmemesi gereken bir sözcük değil midir? Örneğin kerameti (hikmeti )kendindendir cümlesini 12 yaş altı bir çocuk nasıl anlayabilir? Türkçe’yi doğru kullanıp zenginleştirmek istiyorsak onları en iyi anlayabileceği şekilde bilgiyi sunmalıyız.
Yeni programda yer verilen perspektifinde bilgi ve bilgeliğin en iyi tercümesi şu cümle ile iyi uyuşuyor. Bilgi aynı zamanda sanat ve kültür gibi alanların yanı sıra bağımsız düşünebilmeyi de kapsar. Türk Dil Kurumu'na bakıldığında Hikmet kelimesi 'bilgelik' ve (neden, gizli neden) olarak geçmektedir. Bir eğitim programında “neden, gizli neden “ li soyut anlamlı sözcükler kullanılır? Eğer öğrenci bilgiden bilgeliğe ulaşıyorsa zaten hikmetlidir ve onda gizli neden aramaya da ihtiyaç yoktur. Bu tür kavramların öğretim programlarına konmasını, bağımsız düşünebilmeyi engelleyen mıknatıslar olarak görüyorum ben.
Ontoloji Bütünlük perspektifi ise, beden ve ruh sağlığı yönünden denge esas alınarak yapılmalı. Bu denge sadece istediğimiz şekilde insan profili oluştururken yapay bir denge olmamalıdır. Çünkü insan aklı, canlıları diğer canlılardan üstün kılan bir zenginliktir. Doğa kendisi bu dengeyi kurabiliyor. Doğada, hayvanlarda ve tüm canlılarda Doğa’nın ontolojik bütünlüğüne uyduğunu söylememiz mümkün. Biz ahlaki değerleri doğa yasalarına uygun olarak tasarlamalıyız.
Zamansal bütünlük gerçekten önemli ve gereklidir. Canlıların DNA ‘ları geçmişteki izleri taşır. Ulusların tarihleri de birer DNA dır. Zaman yolculuğunda uğradığımız her durak gideceğimiz adresi belirler. Önemli olan hangi adresten yola çıktığımız ve gideceğimiz adres de bağımsızlık, özgürlük gelişmişlik temelinde refaha erileceği adres olmasıdır.
-Yeni program perspektifinde ; Değerler, Ahlaki Bilinç ve Estetik Bakış Açısı ile tanımlanıyor.
Değerler, ahlaki bilinç ve estetik bakış açısı da aslında bağımsız düşünebilme becerisiyle oluşturulur. Burada ahlaki bilinç, değerler ve estetik bakış açısı örnek davranışlarla öğretilebilir. Örneğin, yardımseverlik değerini ölçeceksek öğrencinin izleyebileceği görebileceği somut bir davranış modelini önce kendimiz yapmalıyız. Bu davranışların çoğunu hayvanlara bile öğretebilirsiniz. Ama estetik açısından hiçbir şey doğanın estetiği kadar zengin ve harika değildir. Bir arının bal yapması, çalışkanlığı, bir kuşun yaptığı yuvasının mimarisi içgüdüsel olarak kazanılmış yetenekleridir. Sizce sirklerde ki hayvanlara zorla öğretilen davranış şekli ne kadar ahlakidir ? Bir kediye yanlış yaptığı bir şeyi doğrusunun nasıl yapıldığını göstererek de öğretebilirsiniz. Ahlak, iyi davranış modelleriyle (sevgi saygı, merhamet, vatanseverlik, yardımseverlik, küçükleri hayvanları doğayı korumak ve herkesin tüm insani haklara sahip olması) gibi ortak alan bilgilerini doğru örneklerle kazandırılabilir. Ailede kötü alışkanlıkları olan bir ebeveynin kendileri sigara içip çocuğuna sigara içme diyorsa, çocuk sen de içiyorsun diyecektir. Bu yüzden MEB bu yeni öğretim programında eğer’ bütünleyici bir eğitim’ modelini uygulamak istiyorsa laiklik ilkesini korumak zorundadır. Çünkü eğitimde laiklik özgürleşmeyi, kendisi gibi olmayı, başkasını ötekileştirmemenin güvencesidir. Laiklik korunmazsa istediğiniz kadar eğitim programını yenileştirin eskisinden daha kötüye gidecektir.
-Eğilimler; Öğrenmenin niteliği açısından eğilimler, becerileri sergileyebilmek için tetikleyici bir rol üstlenmektedir. Kişinin sahip olduğu bilgi, beceri, motivasyon, strateji, hedef, öğrenme yaklaşımları gibi pek çok öğretimsel unsuru içinde barındırmaktadır. Eğilimler, bu becerileri hem birbirinden bağımsız hem de bütüncül şekilde desteklemektedir.Yeni Öğretim Programının perspektifine bakıldığında eğilimlerin önemine vurgu yapılmış.
Benlik Eğilimleri: Merak, bağımsızlık, azim ve kararlılık, kendine inanma (Öz Yeterlilik), kendine güvenme (Öz Güven)
Sosyal Eğilimler: Empati, sorumluluk, girişkenlik, güven, oyun severlik
Entelektüel Eğilimler: Uzmanlaşma, odaklanma, yaratıcılık, gerçeği arama, açık fikirlilik, analitik düşünme, sistematik olma, soru sorma, şüphe duyma, eleştirel bakma, özgün düşünme.
Bu eğilimlerin hepsi, aslında programın bel kemiği durumundadır ve sevindiricidir. Yalnız bunları destekleyici unsurların belirteçlerini göremedim ben.
Sistem okuryazarlığında sürdürülebilirlikten kastedilen şey nedir ? şeklinde olmasının ne sakıncası vardır?
8.sınıf Fen öğretim Programında 3.ünite “Yaşamın Gizemi “konusunda adaptasyon ve mutasyonun uzun süreçler sonucunda canlıların çeşitliliğinin ve değişiminin, evrimin bir ayağı olduğu açıklanmalıydı. Programa mutasyon ve adaptasyonu koyduğunuz zaman adaptasyonun, canlının ortama uyumu ve yaşamın sürdürülebilirliğinin temel amacı olduğunu evrimin bu nedenle oluştuğunu göz ardı edemezsiniz. Geçmişten bugüne kadar gelmiş canlıların çok uzun yıllar sonucunda adaptasyonla gelen değişimlerin Evrim’e neden olduğu olgusunu inkâr edemeyiz. Bu yüzden canlıların gelişim ve değişim süreçlerinde evrim teorilerini görmezden gelemeyiz. Küreselleşen Dünya’da bilime önem veren saygı duyan ülkelerin kabul ettiği bir bilimsel gerçeği kendi inançlarımız doğrultusunda kitaplarımızdan çıkaramayız. Yoksa Dünya’da bilimin evrenselliğini bilimsel mecralarda yapacağımız çalışmalarda kendimizi kabul ettirecek savlarımız da olamaz. Evrim konusunu programdan çıkarmak Mendel ‘i, adaptasyonu, mutasyonu kabul edip; insanın konuşması, görmesi, duyması, dokunması, hareket etmesini kabul edip, insanın beyninin olmadığını kabul etmeye benzer. Evrim teorileri mutlaka öğretim programına tekrar konulmalıdır.
6. sınıfların 3. Ünitesinde yer alan sistemler, üreme sistemi, denetleyici ve düzenleyici sistemler bence yerindedir.6.sınıflara konulan sinir sistemi ve organları 7.sınıflardaki diğer sistemlere eklenirse daha bütünleyici ve sınıf seviyesi bakımından sinir sistemi 7. sınıfta okutulması çok daha uygun olur. Sinir sistemi kısımlarının ayrıntılı yapısına girilmez ayrıntısına da katılmıyorum.(Örneğin beynin bölümleri). Tam tersine 12 yaşına gelmiş bir çocuk beynin yapısını görevlerini, refleksi öğrenmelidir.