Baba olmaya karar verdiğimde ( ki ancak 36 yaşında karar verebildim) en büyük endişem nasıl bir baba olacağımdı.
Öyle ya biyolojik olarak herşey çok net iken psikolojik, sosyal, duygusal ve iletisimsel açıdan bir sürü değişkeni vardı çocuk sahibi olmanın.. Mesleğimin de etkisiyle 36 yaşıma kadar çocuk gelişimi alanında kitaplar yazan Haluk Yavuzer'den, Üstün Dökmen'e, Doğan Cüceloğlu'ndan, Yankı Yazgan'a kadar bir sürü yazarın sayısız kitabını okumuş olmanın vermiş olduğu özgüvenle en fazla ne olabilirdi ki! diye düşünmüştüm. Lakin hayatta hiç birsey göründüğü gibi değilmiş bunu çocuğumu kucağıma alınca anladım. Ben babam tarafından çok sevilmistim, o halde çok sevmeliyim oğlumu! dedim kendi kendime. Başladım onu sevmeye, aslinda ben onu severken hayattaki herseyi de sevmeye başlamışım. Mesela ben oğlumla birlikte sokak hayvanlarını daha çok beslemeyi, doğaya daha fazla özen göstermeyi, toprakla hasır neşir olmayı v.b gibi daha bir çok şeyi sevmeye başlamıştım. Bunları yaparken bende oğlumda mutlu oluyorduk. Evet benim çocuğum bir bahçe içinde büyüyor ve bir nebze olsun doğayla temas ediyordu, lakin birçok çocuk betona gömülü hayatlar sürüyordu büyüme telaşı içinde. Birsey yapmalı dedim ve aklıma Ekolojik Çocuk Köyü' fikri geldi. Hemen başladım yazmaya. Böyle bir köyün oluşabilmesi icin öncelikle ekoloji ile ilgili bir farkındalık oluşturmak gerekliydi. Bu konuda bir yol haritası çizebilmek için " Çocuk ve Ekoloji Çalıştayı " yapmanın çok önemli olduğuna kanaat getirdim. Doğa günümüzde bir çok açıdan tahrip edilip, yok edilmeye çalışılsa da yapılabilecek birseyler olmalı ve bunları yapabilmenin yolu çocukların farkindalığından geçmektedir. Cevre konusunda farkındalığı yüksek çocuklar yetiştirerek dünyamızı daha yaşanabilir bir yer haline getirebiliriz. Çunkü çocuk varsa umut vardır. Biz daha sağlıklı bir dünyanın yaratılacağına İNANdık..