ÖTEKİLEŞTİRME…

Taner İşeri Yazdı: Ötekileştirme...

      Kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, engelli hakları, kadın kotası, kadın kolları, engelli masası, kadınlar günü, hayvan hakları günü, çocuk hakları günü, kadına şiddete karşı uluslararası mücadele günü, kız çocukları günü, prensesler günü ve sayamayacağımız bir sürü gün. Yıllar içinde süregelerek oluşmuş eril bir dil ve bu eril dile eşlik eden sözüm ona sosyal dinamikler. Hemen hemen herkesin dâhil olduğu ama nedenini hiç sorgulamadığı bir garabetlik hali.

       İnsan olmak birçok manevi kazanımı da beraberinde getirir. İlkeler, değerler, duygular v.b gibi. Varoluşumuzla ortaya çıkan, yetiştirilme tarzımız ve manipülatif öğelerle şekillenen insani yapımız toplumun değer yargılarıyla paralellik taşıyor doğal olarak. Toplumun oluşturduğu geleneksel normları, mecburi bir kabul durumu söz konusu oluyor yaşantısal süreçlerde. Yukarıda bahsetmiş olduğum, sözüm ona “farkındalık” adı altında belirlenmiş olan günler veya biçimler tamamen erkek egemen dünyanın yaratmış olduğu bir ötekileştirme hali. Biz küçükken mahallede futbol maçı yapmak için eşit sayıda ayrıldıktan sonra daha zayıf veya kısmen yeteneksiz olan erkek çocuklar var ise onları da fasulyeden dâhil ederdik. Bu hem onları dışarıda bırakmamak hem de onlara değer atfetmek demekti! Tabii değer derken de olabilecek en küçük değer. Tabii bu değeri de biz güçlüler yani daha yetenekliler belirlemiş olurduk. Görüldüğü üzere çocukken oynanan bir çift kale maçta bile kararları, yargıları, söylemleri ve eylemleri hep daha güçlüler belirliyordu. Peki, kimdi bu güçlüler? Ataerkil sürece geçildiğinden beri, fiziksel güçlülüğü bir ayrıcalık sembolü sanıp toplumda hâkimiyet kuran erkek egemen yapı. Toplumu tek bir yapı üzerinden okuyan eril sistemin kendi hükümdarlığını güçlendirmesi için, elbette ki bazı söylemler geliştirmesi gerekiyordu. Kendini insanüstü bir noktaya konumlandıran sistem onu kuvvetlendirecek argümanlar yaratmalıydı. Sanki bir lütufmuş gibi bu farkındalık! günleri ve sosyal yapılar icat edilmeye başlandı. Mesela siyasetin “erkekler” tarafından yapılan bir şey olduğuna kanaat getirilip, kadın kolları kuruldu. Seçimlerde erkeklerin seçilmesi olağan bir durum olduğundan kadın kotası konuldu. Hep bir “diğer”leri kısmına sokmak istediler kadını. Hatta daha da ileriye gidip söylemlerini de bu yönde yaptılar. “Kadınlar, hayvanlar, çocuklar” diye başladılar söze. Bir sınıf mücadelesi içine çekmek yerine, ikinci sınıf yerine konuldu. Aynı engelliler gibi, aynı hayvanlar gibi, aynı çocuklar gibi. Toplumda ikinci sınıf olması gereken sadece bu ilkel bakış açısı iken bunu bile anlamadılar. Günümüz şartlarında; sağlıklı, üreme yetisi olan, ekonomik ve sosyal mücadelede kendini var etmiş, karar verme süreçlerinde etkin 18- 80 yaş arası bir erkeksen toplumda kalan herkes senin için diğerleri olarak tanımlandı. Deyimler bile bunu söylüyor, adam olmak, adam gibi adam, adam sanmıştım, erkek gibi çık karşıma, erkeksen gelirsin, erkeksen yaparsın, erkek adamın elinin kiridir. Halbuki hepsi lafı güzaf. Adem olan anlar, erkeksen ! ÖTEKİLEŞTİRME..