ÖĞRETMEN OLMAK
Öğretmenliğin temelini oluşturan etik değerler, her yeni öğretmen adayı için belki de eğitim adına ilk can suyudur. Ailem 21 yaşında öğretmen olduğum zaman, beni uzak bölgelere göndermek istemiyordu. Kız çocuğu, başına bir iş gelir diye endişe ediyorlardı. Ben de asla ailemin olduğu şehirde öğretmenlik yapmak istemiyordum. Çünkü ben orada ailemin gölgesinde ve kanatlarında bir öğretmen olarak yaşamam, benim karakterime hiç de uygun değildi.
Kimsenin bana, tanışık gelmesini, ailemi kullanarak, öğrenci kayırmaları ve haksız not talepleri olmasını istemiyordum. Ben tam bir öğretmen olmak istiyordum. Bu yüzden tayinimin sıcak memleket olan Antalya olmasını istiyordum. Ailem de buna itiraz etmedi. O yılda öğretmen atamaları kura ile yapılıyordu.
O dönemlerde, babamın siyasette tanıdığı etkin insanlar vardı ve benim tayinimi istediğimiz yere yaptırmak için, babam beni Ankara’ya götürdü. T.B.M.M ‘sine gittik. Dönemin Milli Eğitim Bakanı rahmetli Necdet Uğur’du. Babam milletvekili arkadaşlarının odasında derdimizi anlattı. Orda nerdeyse soğuk duş etkisi yaratacak cevaplar aldık. Bakanımız bu konuda çok duyarlı, asla partizanlık yapılmayacak bakanımızın kesin talimatı var dediler.
Kızımız inanıyoruz ki; vatanın neresinde olursa olsun çok iyi bir öğretmen olacaktır, yarın çekilecek kurada neresi çıkarsa çıksın, kızımız ve siz rahat olun dediler. Babam ve ben güvendiğimiz dağlara kar yağdı misali çaresiz, fakat gururlu olarak ayrıldık meclisten.
Ertesi sabah kura çekilecek salona geldik. Benim gibi genç kız ve erkek öğretmen adaylarının, heyecanları doruklardaydı. İsimler okundukça arkadaşların atandığı şehirler için, alkış tufanı kopuyor ve bir yandan da doğu bölgeleri çıktıkça şansımız artıyor diye seviniyorduk.
İsmim okunup kürsüye çağrıldığım zaman, yüreğim sanki ağzımdaydı. Elimi torbaya soktum ve çektim. Aman Allah’ım inanamıyordum. ANTALYA… Alkışlardan babam ve ben birbirimizi duyamıyorduk. Nasıl bir istekti ki, bunu Allah’ım kabul etti. Şükürler olsun.
Sonra da şansım hep yaver gitti. Depo tayinim Antalya ama oradan da Serik İmam Hatip Lisesi. Hayatımın en güzel öğretmenliğini yaptığım yerdi Serik İmam Hatip Lisesi. Benimle yaşıt öğrencilerim olduğu gibi benden büyük öğrencilerim bile vardı.
Serik halkının çoğu yörük olduğu için okula geç vermişler çocuklarını. Öğrencilerim, bilgiye sevgiye ilgiye açtılar. Biz okula 5 yeni genç öğretmen olarak atandık. Hepimizde de idealistlik vardı.
Öğrencilerin suskun ağır ve sönük enerjisi, meslek derslerinin verdiği, kasvetli ve karamsar havası, bizlerin verdiği ışıkla birden coşkuya dönüştü.3. yılda öğrencilerimiz üniversite sınavlarında çok büyük başarılar elde ettiler. Çoğu siyasal bilimlere, mühendisliklere girdiler…
Şimdi geriye dönüp baktığımda düşünüyorum da; İyi ki tayinim için torpil kullanmamışız. İyi ki, etik değerleri tanımışız. İyi ki, İmam Hatip Lisesindeki o öğrencilerimi tanımışım. İyi ki İmam Hatip Lisesindeki öğretmen arkadaşlarımı tanımışım ve çoğu şeyi paylaşmışız.
Bundan 10-15 yıl önce Ege Üniversitesinde çocuğum için bulunurken, bir sesle irkildim. Bir beyefendi ‘Fikrîye Hanım’ diye seslendi. Pardon ben( Lütfiye) dedim. Ha evet isminizi birden hatırlayamadım hocam dedi.
Kendisini tanıyamadığım için sanırım bir öğretmen arkadaşımsınız deyince, hocam ben < Mustafa Aydın > Serik İmam Hatip Lisesi’nden siz beni tanıyamadınız tabi dedi. Evlenmiş çocuğu olmuş ve çocuğunun rahatsızlığı için gelmiş. Ben Maliye Bakanlığında müfettiş oldum hocam dedi. İki elimi birden öptü. O gün her öğretmenin en mesut olduğu anı yaşadım.
Öğretmenliğin, vefalı sevgi hoşgörüyle yoğurulmuş, etik değerlerle ne kadar kutsal olduğunun farkındalığını yaşayarak, bir kez daha huzur buldum.