Almanya

Almanya'da AfD'nin Yükselişi ile Siyasi Dengeler Değişebilir

Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi, 2021 seçimlerinde aldığı yüzde 10,4’lük oy oranını ikiye katlayarak yüzde 20,8’e yükseltti ve ülkenin ikinci büyük siyasi partisi haline geldi.

Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birliği ile birlikte seçimlerden yüzde28,6 oy oranıyla birinci çıksa da, AfD ile koalisyon kurmayı kesin bir şekilde reddetti. Bu durum, hükümetin oluşturulmasını zorlaştıran unsurlar arasında yer alıyor.

Alice Weidel: AfD’nin Yükselen Lideri

Ekonomi alanında doktorası bulunan eski finans uzmanı Alice Weidel, 2013 yılında AfD’ye katılarak hızla liderlik pozisyonuna yükseldi. Başlangıçta Avrupa Birliği’ne karşı şüpheci bir çizgide olan parti, Weidel’in öncülüğünde milliyetçi ve göç karşıtı bir politika benimsemeye başladı.

Weidel, özellikle eski Doğu Almanya’da seçmenlerin göç, yeşil enerji politikaları ve küreselleşme konusundaki rahatsızlığını fırsata çevirdi. Sosyal medya platformlarını etkin kullanarak ve Elon Musk gibi önemli isimlerle röportajlar yaparak kamuoyundaki etkisini artırdı. Göçmen karşıtı söylemleri ve milliyetçi politikaları, hem kendisine hem de partisinin popülaritesine katkı sağladı.

AfD’nin Seçim Performansı

AfD’nin oy oranındaki artış, seçmenlerin göç ve ekonomi gibi konulara duyduğu kaygıları yansıtıyor. 2013 yılında Avrupa Birliği karşıtı bir çizgide kurulan parti, ilk seçiminde yüzde 4,7 oy alarak parlamentoya girememişti. Ancak 2017’de oy oranını yüzde 12,6’ya çıkararak Bundestag’a 94 milletvekili ile girmeyi başardı. Partinin yükselişi, dönemin Şansölyesi Angela Merkel’in mülteci politikalarına tepki gösteren seçmenlerden destek almasına dayanıyordu.

AfD’nin oy oranı 2021 seçimlerinde yüzde 10,3’e gerileyerek Bundestag’daki beşinci büyük parti konumuna düştü. O dönemde pandemi yönetimi gibi farklı konular gündemde olduğu için göç karşıtı söylemler seçmenler nezdinde yeterince ilgi görmedi. Ancak 2024 seçimlerinde, göç ve ekonomi odaklı kampanyasıyla oy oranını yüzde 20,8’e çıkardı ve Almanya’nın siyasi dengelerinde önemli bir değişime imza attı.